Çocuklarda görgü kuralları

Görgü kuralları dediğimiz kurallar bütünü aslında bireyin çok erken yaşlarda öğrenmeye başladığı ve hayatının her aşamasında öğrenmeye devam ettiği önemli bir eğitim sürecidir. Yazılı bir kanun değildir ama uygulanıp uygulanmamasına göre kişinin içinde yaşadığı toplumdaki konumunu etkiler.

Bireylerin bu kuralları öğrenebilmesi ancak çok erken yaşlarda eğitilmeleriyle mümkün olabilir. Temel görgü kurallarını öğrenerek büyüyen çocuklar içinde bulundukları sosyal ortamda daha çabuk onay alır ve kabul görürler. Bu toplumsal kuralların temel eğitimi bilindiği gibi öncelikle ailede başlar. Çocukların aslında bir kayıt cihazı gibi, doğdukları andan itibaren çevrelerinde olup biten her şeyi kaydederek hafızalarına aldıklarını unutmamak gerekir. Bir diğer önemli nokta ise çocuğun sözlü uyarıdan çok uygulamalı örnekleri dikkate aldığı ve taklit ettiğidir. Öyleyse ne görmek ve duymak istiyorsanız, öyle konuşup öyle davranmak zorundasınız. Çocukların psikososyal gelişim süreci taklit üzerine kurulmuştur ve gelişimsel her tür yapı sadece taklitle oluşturulur.

“Çocuktur, anlamaz” biçiminde düşünmek tamamen yanlıştır ve bilinen görüşün aksine çocuk her yaşta her şeyi anlar. Sadece ifade edemez. Bilişsel olgunluğa ulaşmaya başladığı 2 yaş civarı artık davranışları ve sözleriyle o ana kadar öğrendiği her şeyi ifade etmeye başlar. Ailelerin şaşkınlığı da bu dönemde başlar: “Bu çocuk bunları nereden öğrendi?” sorusunu çok sık sormaya başladıklarında aslında cevap da kendi içindedir. Çocuk öğrendiği her şeyi öncelikle yakın çevresinden öğrenir. Öğrendiklerini de masumca ortaya koyar. Çocuk duyduğunu değil, gördüğünü öğrenir ve uygular. Öğüt vermenin etkisi, uygulayarak göstermenin etkisinin yanında neredeyse sıfırdır.

Bilinmelidir ki çocuklar önce ailelerinin sonra da içinde yaşadıkları toplumun aynasıdırlar. O nedenle görmek istediğiniz davranışı sergilemek zorundasınız. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta, çocuğa bazı kurallar öğretilirken ve ondan bu kurallara uyması beklenirken aynı kurallara önce anne ve babanın uyması gerektiğidir. Anne baba konulan kuralları tek taraflı bozmamalıdır. Kurallar herkes için geçerli olmalıdır. Eşlerin birbirine saygılı davranmadığı, bir teşekkürü bile birbirinden esirgediği bir ailede çocuğa teşekkür etmeyi öğretmek çok da mümkün olmaz. Aile bireyleri önce kendilerine karşı dürüst ve samimi davranışlar geliştirmelidir.

Çocuklarda görgü kuralları

Genellikle bir takım kurallar öğretilirken ailelerin uyguladığı en yaygın yöntem baskı ve cezadır. Oysa korkutarak ya da cezalandırarak hiçbir şeyi öğretmek mümkün değildir. Öğrendiğini uygulamasını beklemek de söz konusu bile olamaz. Önemli olan kalıcı olmasını istediğimiz davranışı çocuğun benimsemesi ve içselleştirmesidir. Çocuk davranışı içinden gelerek ve isteyerek yapmalıdır. Yemekten sonra eşine “Eline sağlık” diyen babayı gören çocuk bunu derhal taklit edecektir. Ya da kişilerin birbirine “Afiyet olsun” dediği bir sofrada oturan çocuk bu kültürü çok çabuk kapacak ve uygulayacaktır. Ailenin benimsediği davranış kalıbı neyse çocuk onu aynı şekilde yansıtacaktır. Temel görgü kurallarının zaten uygulandığı bir evde büyüyen çocuğa ayrıca bir şeyler öğretmek için uğraş vermek gerekmeyecek, çocuk bunları görerek büyüdüğü için, o davranışı benimsemesi çok kolay olacaktır.

Ailede aldığı ilk eğitimin dışında çocuğa bir de toplum içinde uygulanması gereken kuralları vermek gerekir. Sokağa çöp atmamak, çevreyi kirletmemek, insanlara saygılı davranmak, arkadaşlarıyla ilişkilerinde paylaşımcı ve uyumlu olmak gibi. Ancak burada da en önemli koşul, çocuğun model aldığı yakın aile üyelerinin de bu kuralları uyguluyor olmasıdır. Arabayla giderken, küllüğü caddenin ortasına boşaltan bir babanın çocuğuna nasıl bir örnek oluşturduğunu tartışmak bile anlamsız olacaktır. Sosyal uyum konusunda yapılan çalışmalar, ailelerin çocuk üzerindeki etkilerinin önemini net bir biçimde ortaya koymuştur. Evlerinde, saygı ve sevgi gören, demokratik bir ortamda doğru modellere sahip olarak büyüyen çocuklar, ileriki yıllarda da toplum içinde saygı gören ve gösteren, sağlıklı arkadaş ilişkilerine sahip, girişken çocuklar olmakta ve bu çocuklarda kendini denetleme, kendini kontrol etme becerisinin daha erken geliştiği görülmektedir.

Çocuğun bir birey olarak kendisinin farkında olma yaşı 1,5–2 yaş civarıdır ve bu yaş aslında kritik bir yaştır. Bu dönem “İnat Çağı” diye de adlandırılır ve 4 yaşa kadar devam edebilir. Kuralların öğretilmeye başlandığı bir yaşa denk gelen bu inat döneminde, çocuğun her şeye direnç göstermesi ve reddetmesiyle işler iyice çıkmaza girebilir. Ebeveynlerin bütün çabasına ve yol göstermesine rağmen çocuk, istenmeyen bazı davranışları sergilemeye devam edebilir. Böyle durumlarda işi biraz oluruna bırakmak, çok üstünde durmamak, hatta görmezden gelmeye çalışmak daha doğru bir tutum olacaktır. Burnunu karıştıran bir çocuğu ısrarla “Yapma” diyerek uyarmak maalesef bazen bu davranışı inatla yapmasına yol açabilir. Böyle durumlarda görmezden gelinerek dikkati başka yere çekmek, eline oyalayıcı bir oyuncak ya da kalem vermek çözümün ta kendisidir.

Çocukların en temel ihtiyacı ilgidir. Bir çocuk ilgi çekmek için her yolu deneyebilir. Onun için olumlu da olsa olumsuz da olsa ilgi, ilgidir ve tüm dikkatleri üzerinde toplamak, odak noktası olmak için her türlü davranışı sergileyebilir. İlginçtir hemen hemen bütün çocuklar olumsuz davranışların tümünü toplum içinde yaparlar ve ailelerini zor durumda bırakırlar. Böyle durumlarda çocuğa karşı aşırı tepki göstermek, bağırıp, azarlamak sorunu çözmek bir yana, durumu daha da kötüleştirebilir. Azarlandığı için kendisini aşağılanmış hissedecek ve başka bir ortamda başka bir yerde aynı davranışı yeniden yaparak bir çeşit bunun intikamını alacaktır. Oysa çocuğu sakince uyarmak, davranışının yanlış olduğunu söylemek yeterlidir. Üstünde çok durmadan bu uyarının ardından dikkatini başka bir noktaya çekerek konu geçiştirilmelidir. Ebeveynlerin sıklıkla yaptığı bir davranış biçimi vardır. Çocuğun yanlış olan her davranışı eleştirilirken, doğru davranışı takdir edilmez. Oysa kural şu şekilde olmalıdır, yanlış davranışlar uyarılmalı ama doğru davranışlar da ödüllendirilmelidir. Ödüllendirmeyle kastedilen asla maddi bir ödül değil, sözel ödüllerdir. Yemekten sonra ellerini yıkayan çocuğun bu davranışına herkesin yanında “Aferin sana” demek, onu çok mutlu edecek ve aynı davranışı tekrarlaması bakımından pekiştirecektir. Aynı şekilde toplum içinde başardığı her şey övgüyle karşılanmalı ama burada da abartıya kaçılmamalıdır.

Bütün bu uğraşların tümünü aslında bir çeşit “İnsan mühendisliği” olarak adlandırabiliriz. Doğru davranış ve tutumlar oluşturmak kolay olmadığı gibi uzun ve zor bir süreçtir. Çocuktan her şeyi hemen öğrenmesini ve uygulamasını beklemek gerçekçi olmaz. Zaman içinde hem ailesinden hem de yaşadığı sosyal ortamdan görgü kurallarını öğrenen çocuk bazen, öğrendiklerinin tersi biçimde davranabilir. Bu davranışın da aslında bir amacı vardır. Çocuk sınırları test etmektedir. Kural dışı davrandığında yakın çevresinin neyi, nereye kadar tolere edebileceğini görmek ister. Bu aynı zamanda çocuk açısından sosyal bir çevrede kendine yer bulma çabalarının da ilk adımlarıdır. Kabul gördüğü davranışlar onun kendi davranış kalıpları olacak ve ileride de bu davranışları aynı biçimde yapmaya devam edecektir.

Bu nedenle çocuğun ailede aldığı eğitim çok önemlidir. Doğru modellemeler oluşturarak öğretilen görgü kuralları, olumlu pekiştirmeyle birlikte verildiğinde çocuğun kişilik özelliği olarak onun karakterinin de sınırlarını belirleyecektir. İnsanlara saygı duyan, vicdan sahibi, kendisiyle barışık, duygularını kontrol edebilen, kendini ifade edebilen çocukların sağlıklı iletişimin var olduğu ailelerde yetiştiği unutulmamalıdır. Görgü kuralları ya da başka davranışlar öğretilirken öncelikle sabırlı olmak ve çocuğun zaman zaman yanlışlar yapabileceğini bilerek tavır belirlemek temel kural olmalıdır. Çocuğa kazandırılmak istenen kurallar ailenin de uyguladığı kurallarsa çocuk bütün bunları çok çabuk öğrenecek ve uygulayacaktır. Çocuğun bir ayna olduğu düşünülürse ondan yansıyan aslında ailenin kendisidir. Her ebeveynin kendisine sorması gereken çok önemli bir soru vardır ve buradan alınacak cevap yolunuzu aydınlatır: Aynadaki görüntüden memnun muyum? Yanıtı siz vereceksiniz, çünkü o görüntü sizsiniz!

Psikolog Serap Duygulu

Kaynak: http://www.anneyiz.biz


Yazdır   e-Posta

You have no rights to post comments